Vakanüvis yazdı: Azalan nüfusa karşı ilginç önlemlerimiz vardı

Azalan nüfusa karşı ilginç önlemlerimiz vardı

Vakanüvis

Türkiye, hanidir “yaşlanma” tehlikesi yaşıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde 2023 nüfus verileri ışığında yaptığı, “Nüfus artış hızımız, nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2.1’in altına, 1.5’e düşmüştür. Bu, Türkiye için varoluşsal bir tehdittir. Pek çok kez eleştiriye uğradığımız ‘en az 3 çocuk’ çağrımızın önemi bugün daha iyi anlaşılıyor.” açıklaması durumun vahametini iyice ortaya koydu.

Cumhuriyet tarihi boyunca doğurganlık hızımız dalgalı bir seyir izlese de hiçbir dönemde tablo, bugünkü gibi tedirginlik verici seviyeye gerilememişti.

Yüz yıl önce 13 milyon olan nüfusumuz bugün 86 milyon civarında. Türkiye ölçeğindeki bir ülke için bu nüfus şimdilik makul düzeyde olsa da doğurganlık hızındaki dramatik düşüş, geleceğe yönelik bir endişe kaynağı.

Çok çocukluya madalya, evlilik yaşında indirim, bekârlardan vergi

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecindeki Türk toplumu nüfus artışında, savaşlarla azalan erkek nüfusuna bağlı olarak dezavantajlı durumdaydı. Bir tahmine göre; o 10 yıllık savaş döneminde, 15-39 yaşları arasında olan 900 bin civarında Türk erkeği şehit olmuştu.

Bu sürede hem evlenen insan sayısı ciddi anlamda azalmış hem de evli erkeklerin büyük kısmı cephelerde görev yaptığından, uzunca bir süre, nüfusun doğumlarla desteklenmesi mümkün olamamıştı. Ülkede hayat normale döndüğünde ise dönemin birçok ülkesine göre hızlı bir nüfus artışı gerçekleşmişti.

Yeni devletin ilk yıllarından itibaren başlayan nüfusu artırmaya yönelik çabalar (pronatalist politikalar), 1960’lara kadar sistematik bir biçimde sürdürülmüştü. Bu çerçevede, beş ve daha fazla çocuğu olan aileler Yol Vergisi’nden muaf tutulmaktaydı. Devlet, 6 ve üzeri çocuklu ailelere ise madalya verip, para yardımında bulunmaktaydı. Çok çocuklu ailelere ayrıca, Hazine arazilerinden mülk edinme imkânı tanınıyordu.

Dönemin doğum hızını artıran bir diğer önlemi de evlilik yaşıyla ilgili olarak alınmıştı. Buna göre, evlenme yaşı erkeklerde 18’den 17’ye, kadınlarda ise 17’den 15’e indirilmişti. Bu arada, bekârlardan vergi alınmasına yönelik bir düzenleme yapılmışsa da yasalaşması mümkün olmamıştı.

Bugün 1,5 olan doğurganlık hızı 7’ydi

Nüfus hareketleri sürecinde; doğum kontrol ilaçlarının yasaklanması, kürtajın ağır suçlar arasında sayılması, salgın hastalıklarla etkin mücadele, buna bağlı olarak genel ölüm ile doğumda ölüm hızlarının düşme eğilimine girmesi gibi faktörler de Türkiye’nin nüfus artışına katkı yapmıştı. İkinci Dünya Savaşı döneminde ise doğurganlık hızı bir parça durağanlaşmıştı.

Bu zaman aralığında, savaşın ülkeye sirayetinin önlenebilmesi için normale göre misliyle fazla asker bulundurmak zorunda kalınmış, bu da 1940-1945 dönemine ait doğumları azaltmıştı. Ancak son tahlilde, 1960’ların ilk yıllarına kadar toplam doğurganlık hızı oldukça yüksek, 6 civarında seyretmiş, hâttâ bir ara 7 bile olmuştu. Öyle ki, alınan önlemler sonucunda, 1927’deki ilk nüfus sayımdan (13,6 milyon kişi) 1955’teki sayıma (24 milyon kişi) kadar geçen 28 yılda, ülke nüfusu neredeyse ikiye katlanmıştı.

27 Mayıs darbecileri nüfus planlamasını başlattı

Türkiye böylece doğurganlık hızında, birçok Avrupa bölgesini açık ara geride bırakmış; hatta çevresindeki benzer sosyo-ekonomik şartlara sahip kimi ülkeleri de geçmişti. Demokrat Parti iktidarını deviren kanlı 27 Mayıs darbesi sonrası ise devletin, dolayısıyla da toplumun gündemine “aile planlaması” girmişti. Darbe sonrası kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, hazırladığı Beş Yıllık Kalkınma Planları’nda aile planlamasına kapsamlı yer vermiş, öneriler hazırlamıştı.

Meclis’ten DPT’nin talepleri doğrultusunda çıkartılan yasal düzenlemelerle de kamu kurumlarına bu alanda yaygın ve etkili görevlendirmeler talimatlanmıştı. Bu arada, 12 Eylül askeri darbesinin ardından kürtajı kolaylaştırıcı düzenlemeler de getirilmişti. DPT’nin Kalkınma Planları’na doğurganlık hızının yükseltilmesine yönelik tavsiyeler, ancak 1990’larda tekrar girmiş, AK Parti iktidarlarıyla birlikte de çok daha vurgulu bir biçimde öneriler dile getirilmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde, ilk kez 2008 yılında dile getirdiği “En az üç çocuk” söylemi, “Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı Eylem Planı”nıyla da bir devlet politikası haline getirilmişti.

Azalan nüfus, birbirini tetikleyen sorunlara yol açıyor

Yeniden, artan nüfus hedefine odaklanan devlet politikalarının ortaya konulduğu süreçte, sahanın uzmanlarının dile getirdiği doğurganlık hızının azalması riskleri ise şöyle sıralanmaktaydı: “Nüfus artış hızının azalması ve bir süre sonra nüfusun azalış trendine girmesi ve buna bağlı olarak ekonomik büyümenin yavaşlaması.

Yaşlı nüfusun artması. Genç ve çocuk nüfusun azalması. İşgücü piyasasında sorunlar. Sosyal güvenlik sisteminde problemler. Sağlık ve sosyal hizmet alanında ilave maddi yükler. Çekirdek aile formu içerisinde yaşlanan bireyin aile ve akraba çevresinden destek alma ihtimalinin azalması. Huzurevi nüfusunun artması.”

Her 4 kişiden 1’inin yaşlı olma tehlikesi

Eğer gerekli önlemler alınmaz da nüfusun kendini yenilemesi için elzem olan 2.1’lik doğurganlık hızına ulaşılamazsa Türkiye nüfusunun 2036 yılında 100 milyona yaklaşacağı, bu tarihten sonra ise 85-95 milyon bandında durağanlaşacağı / gezinebileceği öngörülüyor. Yine, aynı eğrinin devam etmesi halinde, 2080 yılında, toplam nüfus içerisindeki her dört kişiden birinin 65 yaşının üzerinde olacağına yönelik projeksiyonlar, ilerleyen yıllarda bugünken de daha ağır bir tablonun ortaya çıkabileceğine işaret ediyor.

Bu alanda Türkiye’nin avantajı ise doğumla ilgili yasal izinlerin genişletilmesi, kreş hizmetlerinin yaygınlaşması, çocuk yardımlarının artırılması, belli sayının üstünde çocuğu olanlara teşvikler sağlanması gibi “istenilen şartlar oluştuğunda”, doğurganlık hızının asimetrik olarak artışına yardımcı bir toplumsal kültüre sahip olunması.

– Doç. Dr. Bilal Coşan, “Türkiye’de Doğurganlığın Değişimi”, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, C: 22, S: 56, Temmuz – Eylül 2022

– Dr. Burhan Can – Prof. Dr. Sedat Avcı, “Demografik Geçiş Teorisi Açısından Türkiye” Atatürk Üniversitesi Doğu Coğrafya Dergisi, Y: 26, S: 46, Aralık 2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir